Türkiye’de farklı medeniyetlerin uzun yıllar boyunca hakimiyet sürdüğü, bunların gölgesinde kozmopolit bir tarihi ve mimari değere eriştiği görülen Diyarbakır, “Doğunun Paris’i” olarak tanınır. Bu sıfatı almasının aslında pek çok nedeni vardır. Dicle Nehrinin yolu üzerinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en gelişmiş şehir hayatına sahip olması elbette başlıca faktördür. Dokuz bin yıldır aksamadan devam eden şehir hayatı neticesinde bugün oldukça görkemli bir atmosfere bürüne kent, yıllar boyunca özellikle Roma’ya, Bizans’a ve Osmanlı’ya kapılarını açtı. Tarihi, kültürü, insanı ve doğal güzellikleri neticesinde muhteşem bir görkeme sahip olan kent, Anadolu’da keşfedilecek en güzel adreslerden biridir.

Sımsıcak bir şehir hayatına sahip olan Diyarbakır’da yabancılık çekmeden kolaylıkla kent hayatına adapte olabilirsiniz. Birbirinden güzel hanları ile asırlar boyunca kente el süren pek çok uygarlığın içine hapsolabilir, devasa şehir surları ile bir medeniyetin doğuşuna dokunabilir, şahane doğasının tarihle iç içe buluşmasını seyredebilirsiniz.

Diyarbakır'ın Renkli İnancı

Diyarbakır’ın Renkli İnancı

Tüm bunların yanı sıra Diyarbakır, ülkemizin markalaşan bir gastronomi kentidir. Birbirinden güzel lezzetler ile tanışma imkanı bulabileceğiniz kentte sabah saatlerinden itibaren et yemekleri yenir. Aynı zamanda şehri yaz aylarında seyahat ediyorsanız dünyanın en güzel lezzetlerinden olan Diyarbakır karpuzunun tadına mutlaka bakın!

Şehir Osmanlı döneminden beri koruduğu ve kültürünü canlı tutan sanatlara da bugün hala büyük önem veriyor. Bunların başında el sanatı ile yapılan kandiller, şamdanlar, avizeler, vazolar ve gösterişli kapılar başta gelir. Bakırcılık konusunda ülkenin önde gelen kentlerinden olması ile beraber aynı zamanda 500 yıllık bir geleneğinde devamını simgeler.

Şehir tüm bunların yanı sıra muhteşem bir tarihsel serüveni olması ile beraber gerek Doğu, gerekse Batı medeniyetlerini içinde barındıran bir yapıya sahip. Bunun en büyük örneklerinden biri ise İslami çeşitliliğidir. İslam ordularının şehri ele geçirmeden önce inşa edilen kiliseleri, manastırları kente zenginlik kazandırır. Günümüzde bazı yapıların camiye çevrildiği görülen bu eserler, aynı zamanda çeşitli dinlerin doğuşunu simgeler. Bunlar arasında Diyarbakır Ulu Cami, Behram Paşa Cami, Dört Ayaklı Minare, Meryem Ana Kilisesi sayılabilir. Tüm bu ihtişamlı eserlerin iç ve dış tasarımlarında yıllar boyunca Diyarbakır’da egemenliği koruyan pek çok uygarlığın izlerini görebilirsiniz.